31 Ekim 2010 Pazar

Rüyam

Belki de gerçek olur günün birinde :)

27 Ekim 2010 Çarşamba

Social Network

The Social Network filminden unutmayacağım cümle:

" Harward öğrencileri
iş icad etmenin
iş bulmaktan kolay olduğunu biliyor. "

26 Ekim 2010 Salı

iki yol


Mutluluğa giden iki yol;
Kendinden çok şey
Başkalarından az şey bekle..

21 Ekim 2010 Perşembe

...


Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün..
Ne ben sana kızarım
Ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artk seninle biz
düşman bile değiliz..

18 Ekim 2010 Pazartesi

Balon

Hani balon şişirirken patlayacak diye korkarsın ya
öyle seviyorum seni; korkarak..

11 Ekim 2010 Pazartesi

RengaRenK

" Griler Hep Düşmanım, Kırmızılar Bana Kardeş.. "


p.s Tuğba BAYILDIM! buna :) Sefa'yla yeni çalışmalarınızı heyecanla bekliyorum :)


8 Ekim 2010 Cuma

Bir babanın kaleminden..

"HAYALLER GERÇEK OLMAZ"

Elime alıp göğsüme yatırdığım şey, epi topu 51 santimetreydi. "İşte" dedim, kendi kendime "Hayal ettiğin şey bu"...

Kafasını göğsüme yaslayıp,kımıl kımıl kımıldıyordu. O sırada başka bir faaliyet göstermemişti. Hatta bir süre uyuyunca, kımıldanmaları sona erdi. "Yaşıyor mu hala?" diye nefesini kontrol etme ihtiyacı duymuştum.


Kızım ilk kez göğsümde uyuyordu.


Uzun süredir baba olmayı hayal eden bir erkek olarak, hayallerimin gerçek olduğunu hissetmiştim, hatta emindim. İtiraf edeyim, sonraları zaman zaman "bunu ben mi hayal ettim be?" dediğim zamanlar da oldu.

Örneğin, hayal ettiğim şeyin gazını çıkartması için benim yardımıma da ihtiyacı yoktu (hatta gazı bile yoktu)...

Günde 20 kere altınının değişmesi de gerekmiyordu.

Hayallerimde uykusuzluktan gözlerimin yanması, neden ağladığını bilmediğin bir yaratığın ciyak ciyak kulaklarımı parçalaması ve benim bu duruma çare bulamamam, gibi bir durum hayallerimin hiç bir köşesinde yer almıyordu.

Mendebur, karımı da elimden almıştı. Ne zaman kafamı çevirsem annesinin memesinde " cokur cokur" emiyordu...

Emmediği zamandlarda ise gazını çıkartmak ve altını değiştirmek için benim kucağıma geliyordu. Benim görevlerim bittiğinde, tekrar annesinin kucağına geçip, emmeye kaldığı yerden devam ediyordu.

Tam karımla başbaşa kaldım dediğim anlarda içeriden "Haydi hemşerim acıktım!" veya "Altıma yaptım,ilgilenen yok mu?" anlamına gelen ciyaklamalar geliyordu. Eşim de "Hooop!" yavrusunun yanına tabii ki...

Ben, güzel bir ilişki yaşayan karımı ve kızımı dışarıdan seyrediyordum sadece...

Ha, bir de onların ayak işlerini görüyordum,biteviye..

Evet anlamıştım artık "yalnızdım"!... Bu iki kadın birlik olmuş, bana hayatımın kaç bucak olduğunu mahalle mahalle gösteriyorlardı.

Baba olmak ne zordu be.. "Kurduğun hayale bak, manyak herif" demiştim bir keresinde kendi kendime.

Üstelik bu küçük düşman(!) için kaygılanıyordum da.. kaygılanmak da öyle böyle değildi. Günümün büyük zamanını, onun geleceğini düşünerek, büyüyünce karşılaşacağı badireleri atlatmasını kolaylaştırmak için, baba olarak neler yapmam gerektiğini düşünerek geçiyordu.

Daha kızım 1 yaşında bile değildi ve benim onun geleceğine katkılar yapmam gerekiyordu. Bbaba olmanın keyifli yanlarını keşfettiğimde daha da acıdım kendime ve tüm babalara..

İlk söylediği kelimenin "Baba" olması şeklinde gereksiz zaferlerin keyifleri veya hayatta kimseye yapamayacağım on bin tane şebeklikten sonra aldığım zoraki bir gülümsemeyle duyulan haz mıydı babalığın keyifli yanları yoksa..

Allahım! HAYALLERİM BU MUYDU YAHU ?

Derken kızım iki yaşlarına geldi. Ben bir süredir, her akşam ona masal anlatıyordum. En sevdiği masallar da içinde prenses ve prens olan masallardı. Ve daima prensesle özdeşleştiriyordu kendisini.

Ve bir gün o prensin kim olacağına da karar verdi: Prens bendim...

Bir anda prens olmak insana "Ne oldum?" durumu yaşatıyordu. Kızım beni "Perens" diye çağırıyordu artık. "Baba" dediğinde garipsemeye başlamıştım. Bununla birlikte, o günlere kadar en büyük müttefiği olan eşim de bi anda "Kötü cadı" pozisyonuna geçiş yapmıştı bile..

Eeee, her masalda bir de kötü karakter olmalı değil mi ?


"SENİ SEVİYORUM BABACIĞIM!"

Vay be, baba olmak keyifli bir hal almaya başlıyordu galiba... Birden, değişimler hızlanmaya başladı. Ufak ufak konuşmaların benim monoloğumdan çıkıp, sohbet haline gelmesi..

Vizyona giren filmlere bakarken (isterse o hafta 8 Oscarlı bir film vizyona girmiş olsun) eğer bir çizgi film yoksa, canımın sıkılması..

Uçurtma uçurmanın veya piknik yapmanın aslında çok da güzel aktiviteler olduğunun hatırlanması..

Beraberce giyilecek kıyafetlere karar vermeler..

Traş olurken kızımın "köpük operatörü" olarak bana yardım etmesi ve daha sonrasında öpücükleriyle kalite kontrolü yapıp, "Burada kalmış, burası batıyor" şeklinde rapor vermesi vs.vs.vs..

Bu yazı giderek kızımla ilgili güzelliklere kayıyor galiba..

Eyvah!.. Şimdi yer sınırlamasının ne kadar da can sıkıcı bir şey olduğunu anladım. Bu kadar kısa bir yerde ben nasıl baba olmanın ne kadar keyifli, ne kadar yeri doldururlamaz, ne kadar da "ne kadar bir şey" olduğunu anlatabilirim...

Kızım şu anda dört yaşında. En az 7-8 aydır haftasonu sabahları elinde çorabı ve hırkasıyla odama gelip, beni uyandırıyor (güne güzel bir başlangıç)..

Anneyi uyandırmamaya çalışarak salona geçiyoruz (parmak ucu modu)...

O günkü kahvaltıda krep mi omlet mi yemek istediğini söylüyor (lezzet)..

O yumurtaları kırıyor ve karıştırma işlemini hallediyor, ben de ateş gereken yerleri hallediyorum.

Sofranın hazırlanması tamamen ortak (işbirliği)..

Anneyi kaldırıp, hep beraber kahvaltımızı yapıyoruz (iyi koca ve iyi evlat)..

Annenin yoğun çalışması gereken bir haftasonu ise toplanması gereken masayı anneye bırakıp dışarı çıkıyoruz (uyanıklık)...

Güzel bir tiyatro veya film bulup izliyoruz(sanatsal aktivite)..

Karnımız acıkmışsa bir bir "bolkepçe aşevi" bulup, karnımızı doyuruyoruz (tutumluluk)...

Gündüzü bir şekilde sonlandırıp evimize geri geliyoruz (kürkçü dükkanı)...

Deliler gibi oyun oynuyoruz (dinlenme)...

Annenin yaptığı süper leziz makarnalar eşliğinde, güzel bir çocuk filmi izleyip, koltukta uzanıyoruz (miskinlik)..

Kızımın uyku saati geldiğinde odasına geçiyoruz ve ona bir hikaye kitabı okuyorum (edebiyat)

Uyku modundan çıkıp tekrar azma moduna geçme denemelerine, baba olarak karşı koymaya çalışıyorum (otorite denemesi)...

En sonunda onu öpüp iyi geceler diliyorum. Ve beni yanaklarımdan öpp üç kelime söylüyor:

"Seni seviyorum babacığım"...

Evet sahiden hayaller gerçek olmuyormuş. Çünkü ben böyle güzel bir şeyi hayal etmeye bile cüret edemezdim...

HALUK BAYLAN

kış geldi

Yaşasın kış geldi !
Artık hırkalarımızı giyip sıcak çikolata eşliğinde yazı iple çekmeye başlayabiliriz !

En Güzel Yer


Sonuçta dünyanın engüzel yerine gitsen bile, en güzel yer Onun yanı işte...

Beylerbeyi Sarayı Hatırası



Aslında kararsız değilim de; ne seçsem aklım diğerinde...


cuppycake sevmeyen var mı ki ?

"Paylaşacak dostlarınız yoksa,
iyi şeylere sahip olmanın bir zevki de yoktur"
buna inanıyorum...

Hayaller Kulübü

Bazen internette gezerken rastladığım resimlerle hayal kuruyorum baya eğlenceli oluyor size de tavsiye ederim :)
bugün bu sevimli hayallerime siz de ortak olun;


Evimin sevimli girişi

Şimdi resmine bakarken bile gülümsüyorum, kimbilir ozaman sizi nası mutlulukla karşılarım :)

küçüklüğümden beri kırmızı mutfak hayalim var, ama beyaz-kırmızı kombin olayına da sıcak bakıyorum :)

Haydi gezmeye devam; Evime tekrar Hoşgeldiniz :)

Beyazlara bürünmüş ferah.. sıcak..sevgi dolu.. her köşesi

Hep söylenen bir cümle vardır ya..
"vaktimin büyük çoğunluğu mutfakta geçiyor!"...

O yüzden mutfaklar çok özenli olur.. genişliğine kullanımına çok dikkat edilir..
ister çok zamanımı alsın ister almasın.. mutfağım böyle bol güneş alan.. ferah.. sevimli olsun.. penceremin önü de kocacığımın her akşam getirdiği çiçeklerle güzelleşsin.. -tamam yılda bir getirdiği :)

kavanozlarımda kutularımda susamlı, çörekotlu, tarçınlı kalp-çiçek şeklinde kurabiyeler olsun.. aniden gelen misafirlere..



saklamayı seviyorum herhalde ondan, elimi attığımda herşeyi bulabilmeliyim
baharatlarım malzemelerimin bir yedeği hep dolapta bulunmalı
zengin çikolata hazinelerim olmalı, misaifirliğe gelen çocukları mest etmeli :)
tatlı krizi anları sıcak bir gülümsemeyle sona ermeli :)

Mutfağımın bir köşesinde şöyle bir dolabım da olsun tabi...



Oturma odamızın bir koltuğu böyle bir sürüüü yastıklarla dolu olsun... seviyorum renkli sevimli yastıkları, çeşitli sitelerden beğendiğim modelleri ayırıyorum... hepsinden yapıcam inşallah :)

Yine ferah bir oturma odası.. sade..sıcak..

kimse üzülmesin.. ama üzülen olursa işte onların dertlerinin dinlendiği.. çözüm arandığı, kafa dinlediği mekan olsun evimizin oturma odası... açığız her türlü, duyurulur dostlara :)


Yine o güzel dostlarla.. aileyle şenlenecek sofralar kurulsun.. beyazın masumluğunun hakim olduğu bu sofrada...

bayram kahvaltılarına, iftar yemeklerine, doğum günü süprizlerine şahitlik etsin..
tüm güzelliğiyle..

Salonumuz.. o güzel renklerin masumluğuna karşı koyamaz halde olsun:).. bizim gibi..
gösterişsiz.. kendi gibi.. ama şık :)

mor-lila bu renklerle pek, hatta hiç aram yok..

belkide ilk kez bu renkleri bir karede seviyorum.. çok hoş durmuş..


yine sevimlilikten yıkılan-dağılan bir köşe:).. enaz sen gibi güzel olsun bizim banyomuz da :) belkidee daha fazlaa :)

en romantik köşemiz... mutlaka ama mutlaka senin gibi olsun..

Mutluyum

Zıplamak koşmak yuvarlanmak istiyorum çok mutluyum
Harika bir haberim var çok yakında...

14 Ağustos 2010 Cumartesi

8 Temmuz 2010 Perşembe

Ellerim saçlarına dokunsun...

Gel benimle çok çok uzaklara
Hüzünlerini bir parça aşkla değiştir
Gel benimle bilinmez duraklara
Mevsimlerini bir dalga yaza dönüştür
Bırak
Dudaklarından benler okunsun
Bırak
Ellerim saçlarına dokunsun
Bırak
Kulaklarımdan sesin uğulsun
Bırak
Ellerim saçlarına dokunsun...

6 Temmuz 2010 Salı

sıcak çikolata


Canımsıkkın.Garson geliyor; "Ne alırdınız?"
Biraz yalnızlık ve biraz da sessizlik alayım. Getirirken dökmeyin, mutsuzluğum eksilir diyorum içimden.
"Sıcak çikolata lütfen"

4 Temmuz 2010 Pazar

Hepsi İndirimde !

İnsanlar tatile gitti, istanbul boşaldı. Evlerde de durulmuyor. haydi ozaman alışveriş merkezlerine:p Hazır Zara grubu markalar da indirime girmişken :)

Anadolu yakasında palladium u tavsiye ederim, apaydınlık, ferah bi avm, otoparkı da ücretsiz :) ustelik boş oluyor, ellenmemiş raflar arasında gezinmenin keyfi bir başka :)

Krem Karamelli


Yeni keşfettim, bayıldım !
Bu yazımın gözdesi olacak kendisi :)

30 Haziran 2010 Çarşamba

Lacoste Terlik İsteyen :)



Üstüne timsah koymuşlar Lacoste olmuş! mu :)

Body Worlds İstanbul 2010


Haftasonu Karaköy Antrepo daki Body Worlds sergisine gittik en iyi arkadaşım kardeşim Nurumla:) Sergi Aralık'a kadar devam ediyor. Anadolu yakasından gitmek isteyenler için ulaşım gayet kolay; biz Kadıköy den Karaköy vapuruna bindik indikten sonra da yaklaşık 10 dakikalık yürüme mesafesinde. Yol üstünde Güllüoğlu var, biz pazar sabahı! erken buluştuğumuz için kahvaltımızı börek ve çayla yaptık :) ve tabiki ardından tatlıyla limonata :)


Sergiye giriş biraz! pahalı, ama heyecan verici bir deneyim. Bidaha bukadar malzemeyi bi arada görmek, doktor,cerrah değilseniz imkansız gibi. İçeride video-fotoğraf çekmek kesinlikle yasak, bir sürü görevli var koridorlar arasında dolaşan. Sergi için enkısa ifadeyle, vücudumuzun içinde harika bir sistem var, bunu görmek için gezmek diyebiliriz. Her modelin yanında açıklamalı şekilde yazmışlar, zaten modelleri ayrı ayrı pozisyonda yerleştirmişler. Satranç oynarken,ata binerken,basket oynarken,dans ederken... Bir de camekanlı masalar yapmışlar,onun içinde de tek tek organları sergilemişler. Mesela beyin, onun farklı açılardan kesitini alıp,özelliklerini işlevlerini anlatmışlar, her saniye içimizde harika şeyler oluyor ve biz bunların hiçbirinin farkında değiliz. Sessiz sedasız...
Bu gezide etkilendiğim en ilgi çekici ayrıntı; sekiz haftalık bir bebeğin parmaklarının bile sayılabilir derecede biçimli oluşmuş olmasıydı, minyatür bir insan bedeni,annenin karnı kafes gibi, onu tüm dış darbelere karşı koruyacak kadar güçlü...


5liraya sesli anlatıcılı kulaklık var, isterseniz girişte bilet ile ondan da alabilirsiniz, Biletix de bilet satışları saatli olarak görünüyordu, ama istediğiniz zaman girip gezebilirmişiz onu gördük. ortalama 1 saat sürüyormuş gezmek, biz zevk aldık çıkarken, ama bazılarının "kustum" "kusuyodum" dedikleri olmuş :)


Body Worlds İstanbul hakkında detaylı bilgi için : Tık tık



25 Haziran 2010 Cuma

Mango 2010 yaz indirimi, %70 e varan!

Eskisi kadar giyilebilitesi yüksek giysiler yok artık mangoda; ama yine de indirim haberleri sevindiriyor :)

mağazaya hemen gidemeyecekler mangoshop online mağazasını gezebilir, isterse alışveriş yapabilirler. Tık tık

Rowenta kendine güvenen saçları ödüllendiriyor !

5 Temmuz a kadar ışıldayan saçlarını fotoğraflayıp duvarda paylaşan 10 kişi Rowenta Respect kazanacak :)

Uygulamaya erişmek için : Tık Tık

Ayın son günü %50 indirim günü

Her ayın son gününün Boyner Kelebek Günü olduğunu bilmeyen kalmadı herhalde :) Haziran indirimi yaklaşırken, hem onu hatırlatayım hem de bu konu ile ilgili hoşuma giden bir yazıyı paylaşayım istedim.

Yazıyı okumak için : Tık Tık


Altın Bilezik İsteyen :)



Çarşamba günü yolum Fatih tarafına düşmüştü. Caminin arka tarafında bi kalabalık dikkatimi çekti. Meğer bir sürü kadın bu tezgahtan kendine bilezik beğeniyormuş :)

Altın fiyatlarının tavan yaptığı, yazın yaklaşıp söz,nişan düğünlerin arttığı bu mevsimde böyle bir tabloyu görmek garip değil aslında, ama sokak ortasında olunca inanamıyor insan gözlerine :)

Hele siyah kadife örtüden yapılmış reyonlara ayrılmış bu tabloda; tanesi 3.5 liradan 6 liraya kadar değişen fiyatlarla model model gerçeğinden birebir farksız bu ürünleri görünce şaşkınlığım kat kat arttı. Fotoğrafta pek belli olmasada, reyon! üzerindeki kartlarda "Bileziklerde altın işçiliği vardır" "Bilezikler verniklidir kararmaz" yazıyor :)

Kuyumcuda dahi bulamayacağınız bu işçilikli! modellerin gümüşleri de varmış, onlar haftaya :)



Karıştır & Yakıştır





Sadece çorap markası olarak bilirdik eskiden Penti yi, şimdilerde pijama mayo ve iç çamaşırı dünyasına da rengarenk girmişler. Bikinilerde üç adet alana %25 indirim varmış :)